“Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; davaya konu trafik kazası 07.05.2007 tarihinde gerçekleşmiş, bu kaza sonucu 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri tarafından hazırlanan 03.05.2017 günlü heyet raporuna göre davacının beden gücü kaybı oranının %61 olduğunu tespit edilmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre gelişen durumun varlığı ispat edilememiştir. Davalı zamanaşımı definde bulunmuş ise de; davalının zamanaşımı defi, uyuşmazlık hakem heyeti ve itiraz hakem heyeti tarafından itibar görmemiş; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesince de trafik kazası sonucunda davacıda oluşan yaralanmaya bağlı beden gücü kaybının ne olduğunun veya ne olabileceğinin en erken 25/08/2016 tarihinde belirlendiğinin kabulünde bir yanılgı olmamasına, bu durumda 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı belli olan dava bakımından zamanaşımı süresinin dolmamış olduğunun açık bulunmasına göre davalı … vekilinin tüm istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.
Oysa ki, davacının yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün kusuru ile neden olduğu ve davacının %61 malüliyeti ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 sayılı TCK”nun 89/1 maddesinde düzenlenen ve Taksirle Yaralama olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının TCK”nun 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 sayılı KTK”nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra 17.10.2016 tarihinde açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleştiği açıktır.
Zira haksız fiil nedeniyle geçici veya sürekli iş gücü kaybına uğrayan kişi sonradan gelişen durumlar dışında haksız fiil tarihinden itibaren bedensel zarara uğramıştır. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan zarar haksız fiil tarihi itibariyle doğmuş olup bu andan itibaren mağdur zarar görmeye başlamıştır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgulara göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK öngörülen dava zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır. Davanın zamanaşımı nedeni ile esastan reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi ve Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddi doğru görülmemiştir.”
Şeklinde verdiği karar ile durumu açıklamıştır.